Kamera ve Fotoğraf Makinelerinin Çekimini Sıfırlayan Bir Işık; Gazete, Dergi Sayfalarına, Konferans Salonlarına Sığmayan; Sezai Karakoç

Yazar: Naci GÜMÜŞ

Sezai Karakoç çok yönlü bir şahsiyet olduğundan anlatılması çok zordur. “O, ulu hocaların öğretmediklerini öğreten öğreti ustası, bir haberci bir muştucudur” der Arif AY.Kitap Dergisinin özel sayı kapağında “Kendisi Olabilen ve Kendisi Kalabilen Bir Düşünür Şair: Sezai KARAKOÇ “ diye takdim edilir. 01 EYLÜL 1975 tarihli Ortadoğu Gazetesinin Başyazarı Ömer ÖZTÜRKMEN bir sayfanın tamamını Sezai Karakoç’a ayırarak, sanatını, düşüncesini yansıtır. Şiirini anlatır. Aynı gazetenin Başyazısı “Cumhurbaşkanına Açık Mektup”tur. Diyalektik, lirik ifadelerle devlet katını Onunla buluşturmak ister. Ancak gazetenin Sezai Karakoç’a ayırdığı sayfanın son iki cümlesi çok çarpıcıdır:“Korkarım gelecek nesiller benimle alay edeceklerdir.Sezai’yi dünyaya sığmayan Sezai’yi bir gazete sayfasına sığdırabildiğim için. Sezai özür dilerim senden.”(1) Aynı endişeleri daha derin olarak ben de duymaktayım. Rasim Özdenören; “Sezai abiyle tanıştığımda yazı ve şiirlerini aşan bir kişilikle karşılaştım. Böyle bir insanın yazdığı bir dünyada, yazmamın gereksiz ve anlamsız olduğunu düşündüğüm için o dönem yazmamaya karar vermiştim. Fakat bu kararımı ne kendisine, ne başkasına söyledim.( 2)Erdem BAYAZIT; “Romanını yazmak isterdim. Fakat yazabilmek için de Dostoyevski gibi biri olmak lazım” der.“-Eğer bir gün (yeryüzünde) sahte ölçülerden, puta tapıcılıktan, madde perestlikten ve haksız yargılardan arınmış, kurtulmuş dürüst ve samimi bir dünya kurulursa, o dünyanın geçmiş ve gelecek zamanlar için gösterebileceği en büyük şair Diriliş Mesajı ile Sezai Karakoç olacaktır. Shakspeare için, Goethe için dahi derler, doğrudur. Fakat Sezai Karakoç dehadan da üstün bir yerdedir.zaten o deha kelimesinden hoşlanmaz. Ona göre deha vahye karşı çıkarılmak istenen insan egosudur.Evet, bu söz onundur ve dehaları böylesine suçüstü yakalayan başka bir söz de söylenmemiştir.” (3)Fikir, Kültür, Sanat ve Edebiyat dünyasında isim yapmış onlarca şair ve yazar üzerinde derin tesirler bırakan Sezai Karakoç kimdir? İslami Düşünce tarihindeki yeri nedir? Türk şiirine, İslam şiirine , dünya şiirine neler kazandırmıştır? Yaşadığı dönem itibariyle diğerlerinden ayıran özellikleri nelerdir? Bütün bu soruların cevabını bu yazıya sığdırmak mümkün değildir. Evet, Sezai Karakoç kimdir?Bunu bana sorarsanız cevabım hazırdır ve yenidir;-Gazete, dergi sayfalarına, konferans salonlarına sığmayan, Kamera ve Fotoğraf Makinelerinin çekimini sıfırlayan Bir Işıktır Sezai Karakoç. Yunus Emre’nin Mevlana’nın, Hac-ı Bektaşi Veli’nin, Hacı Bayrami Veli’nin, Şeyh Galib’in, Fuzuli’nin 20.Yüzyıldaki görüntüsüdür. “Mehmet Akif Ersoy biten bir dönemin son savaşçısıydı, bizlerde yeni bir dönemin ilk savaşçısıyız” ifadesi de ona ait. Necip Fazıl ve “Büyük Doğu”dan sitayişle bahseder.Yeni bir solukla bu zirvelerle gelecek nesillerin irtibatını sağlamaya çalışır. Çoğu zaman Şair kimliğiyle öne çıkarılır. Oysa ki o şiir için “hep bana ayak bağı oldu” der. O’nun 4 yaşından beri zihnini meşgul eden imandır, İslam’dır. Nitekim “Bin yıllık ömrüm olsa, ömrüm boyunca konuşmam ve yazmam nasibimde varsa, hep Müslümanların birleşmesinden, bir araya gelip şuurlu birliklerini oluşturmalarından bahsederim.Bundan bıkmam ve yılmam.Çünkü; bundan daha büyük bir dava bilmiyorum.Tüm faaliyetim İslam’ın bir savunmasıdır”(4) idealiyle yola çıkmıştır. Karakoç’a göre “idealsiz yaşamak bir ölümdür.” Hemen hemen her alanda eser veren Sezai Karakoç kendine özgü bir ekol kurmuştur. Bu ekolün temel dinamiğini oluşturan düşünce sistemi İslam’dır. Ancak, İslam’a yeni bir yorum getirmiş, çağı İslam’a ayarlamaya çalışmış, dini; varlığın temel kaynağı, dünya görüşü olarak anlamış, geliştirdiği bu düşünce akımına da Diriliş adını vermiştir. Bu kelime 1960 yılından bu yana Sezai Karakoç ismiyle özdeşleşmiştir. Diriliş sözcüğünün geçtiği her yerde Sezai Karakoç, Sezai Karakoç adının geçtiği her yerde Diriliş hatırlanır olmuştur. Kıyamet gününde dirilme “basubadelmevt” ifadesini hatırlatan “Diriliş”i uyanış, yeni bir hayata başlayış anlamındaki yorumlamak ta mümkün fakat; şu tarihi tespitlerle “DİRİLİŞ” kavramı ayrı bir boyut kazanır.. Antik Yunan Medeniyetinin köklerine dönerek, dinine sırt çevirişini YENİDEN DOĞUŞ olarak isimlendirir.Arkasından Fransız Devrimi- Sanayi devrimi ….Bu değişimin sonucu 19.Yüzyılda dünya yeni bir sözcükle tanışır ve çalkalanır:EVRİM…”Tabiat, tarih ve bilincin algı biçimini değişikliklere uğratan bu kelimeyi” Spencer; organizmacı bir sosyal evrimle, Augost Comte, üç hal kanunuyla açıklar. BERGSON, yaratıcı evrim fikrini tabiatın biyolojik süreçlerine tatbik eder.. Müteakiben Marx toplumsal, LENİN sosyal boyuta ağırlık vererek DEVRİM üzerinde dururlar. Yakın bir tarihe kadar da birçok insan sosyal ve kültürel hayattaki köklü değişmeleri Evrim mi, Devrim mi olarak değerlendirme gerektiğinde bocalayıp dururlar. Evrim ve Devrim kavramları Batıda kendileri için istenilen değişmenin gerçekleşmesi için ortaya atılan, aslında biri diğerinden çıkmış teorilerdir. Değişim olmadan gelişim olmazdı. İslâm dünyası menfi-müsbet manadaki değişme ve gelişmelere yabancı kalamazdı. İşte İslam düşüncesinin dayanması gereken değişme ilkesinin hem özgün, hem çağdaş bir ifadesi DİRİLİŞ kavramındadır.Sezai Karakoç’un önerdiği bu kavram özgündür, esas itibariyle İslam’ın kutsal metni ve tarihi uygulamalarının özünden çıkarılmıştır. Çağdaştır, çünkü 20.Yüzyıla damgasını vurmuş iki değişme teorisiyle hesaplaşma içerisindedir. “İslâm kendisi bir hakikat getirmemiş. Kendisinden önceki mesajları özgün şekilleriyle diriltmek için gelmiştir. Kendi iç mantığı Dirilişe dayalıdır.Dirilişi öngörmektedir.”Bu hakikatler Adem’e de Nuh(a.s)da inmiştir.İbrahim,Yakup (a.s) ve diğerlerine de..İşte diriliş değişmenin şekli, gelişimin vazgeçilmeziydi. “Yeni bir insan ve toplum örülüşü tezi” olan Diriliş Görüşünü üstadın ifadeleriyle daha iyi anlamaya çalışırsak, Önce Diriliş Nedir? “O Mevlananın Mesnevisi’nden çıkış noktasını alan, eski İran Edebiyatının gücüne ermeyi hedef bilen bir edebiyat, Gazali’den Muyiddin-i Arabi’den yola çıkan düşünce ve ilim; büyük mutasavvıf ve velilerden yola çıkan ruh hayatının ta kendisidir. İşte bu Diriliş olamadıkça İslam alemi dirilmez.İslam alemi dirilmedikçe insanlık dirilmez. Sürekli olarak bir gerçeği söyleyeceğiz.Bu gerçeği anlatacağız. Gücümüz yettikçe bu diriliş için eserler vereceğiz.Dirilişin her cephede gerçekleşmesi için bütün ruh gücümüzü ortaya koyacağız.Diriliş bizimle başlamadığı gibi bizimle bitmeyecektir.Diriliş İslam ruhunun yeniden insanlığa dönüşü, sürekli dönüşü demektir. O ruh olamadan düşünce, o ruh olmadan eylem kısa bir süre sonra kurumaya başlar.Örnekler görüldü, tecrübeler yaşandı. Sadece sözü değil, İslami ruhu işe, esere ve davranışa sinmelidir.sırtımızda yapısına taş taşıyacağımız, alın teri katacağımız tek anıt budur.Sustuğumuzda da konuştuğumuzda da .” Bu Diriliş tanımı; İslam Medeniyetinin bir daha dirilemeyeceği fikrinin zihinlerde yer tuttuğu bir dönemde Sezai Karakoç tarafından ifade edilmiştir.Diriliş Tezi / Diriliş Doktrini: Ruhun Dirilişi İslam’ın Dirilişi İnsanlığın Dirilişi Örgüsü etrafında; İslam sitesi İslam Medeniyeti İslam DevletiTekamül safhalarına işaret eder. Düşüncenin Sistematiği budur. Diriliş kökleri çok derinlerdedir. Asr-ı saadete kadar uzanır. Asıl halkaları Muhyiddin-i Arabi, Gazali, Mevlânâ, Şeyh Galip, Mehmet Akif, Necip Fazıl’dır.Sistematik düşünce getirmiş olması itibariyle Said Nursi de bu halkanın dışında değildir. Dirilişi yalnız bir gazete ve dergi olarak görenler yanılıyor. Diriliş bir mekteptir. Bugün yetişmiş ve yetişmekte olan Müslüman aydınlarının çoğunun yetişmesinde “Diriliş Mektebi”nin dolaylı dolaysız etkisi olmuştur. Bir edebiyat ve düşünce hareketi olarak “DİRİLİŞ” “BÜYÜK DOĞU’dan sonra ilk tutarlı bir hareket ve mekteptir. “Bir de Dirilişten sonra çıkan …’Dirilişin Çocukları’ sayılabilecek dergiler vardır: Edebiyat, Mavera Yönelişler, Yedi İklim, Kayıtlar hatta bu çizgide yer alan Yeni Sanat, Deneme, Gelişme gibi dergiler de bu zincirin küçük halkaları sayılabilir…Bu dergileri çıkaranlar buralarda yazı ve şiirlerini neşredenlerin bir çoğu, önceleri dirilişte yazmış, tabiri yerinde ise Sezai Karakoç’un rahle-i tedrisinden geçmiş insanlardır.”(5)Adına mektep, hareket, akım ne dersek diyelim şu biliniyor ki DİRİLİŞ adı iyice yerleşmiş, artık “Diriliş Neslinden” bile bahsedilir olmuştur. Sezai Karakoç’a göre “Diriliş; yeniden inanmak, yeniden düşünmek, yeniden duymaktır…Sevgi de ruhun dirilişini gerçekleştirme yöntemidir.Diriliş İslam’dan ayrılışın sonu, ona yeniden kavuşmanın başlayışıdır.”Sezai Karakoç, Diriliş düşüncesini aksiyona dönüştürme amacıyla 26 Mart 1990 yılında DİRİLİŞ Partisini kurar.Kısa adı (Diri-P) amblemi güller açan gül ağacıdır. “Bu ağaç sevgi ağacıdır. Göğe bakıyor gülleri…Maveraya bakıyor, sonsuza açılıyor….Dikensiz değil bu ağaç Yeşile gömülü bu gülün dikenine katlanan kavuşur.(6)Vatan bu ağacı bekliyor diyerekten “Gerçek Parti” kuruluşuyla , Siyaset ilmini, Politika sanatını öğretmek, Siyasette de bir mektep oluşturmak ister gibiydi. Zira Türkiyede Siyaset hile, politika çok yüzlülük olarak icra ediliyor, bugüne kadar kurulan partilerin bir kısmı milletin ruhuna zıt, batının kapitalist ve sosyalist kanatlarının telkinleriyle kurulmuşlardır.Bir kısım parti ise bu tip partilerde tepki olarak doğmuş, yarım yamalak hakkı on yalan içinde geveleyen, hep umut vadeden, milletin duygularını, saflığını sömüren partiler olmuştur. Açıklaması Sezai Beye aittir.Bu düşüncelerle “particiliğe hayır, partiye evet”, diyerek diriliş kadrosuyla yola çıkar. Üst üste iki genel seçime, birinde örgütlenmesini tamamlamadığından, diğerinde “seçim sistemini protesto” amacıyla seçimlere katılmadığından Anayasa Mahkemesince 16 Mart 1997 tarihinde kapatılır. Diriliş dergisinde parti programı, muhtelif sayılarında kuruluş gerekçeleri vardır.Diriliş partisinin kuruluşu Türk tarihinde önemli bir hadisedir. Bizden sonraki nesiller bundan büyük dersler çıkaracaklardır şüphesiz. Ancak şunu söyleyebiliriz ki; Türkiye’de partinin kurulduğu dönem toplumsal ve siyasal bozulma, nefasetin, etik değerlerin hiçe sayıldığı, estetiğin çürüdüğü bir resim vardır. Yanlış zamanlama diyenler varsa, acizane kanaatimce tam zamanlamadır. Burada yanılmayalım. Nitekim DİRİ_P bir mihenk oldu. Milletimizce onay görmedi değil. İlkelerden taviz verilmediği için, güç odakları, marksist-ateist kuşatılma, parti ve cemaat taassubu önünü kapattı. Kapattı ama faturasını da ödedi. Açılım ve atılım kapıları kapandı, irtica ithamlarıyla bazı aydınlar harcanmaya çalışıldı, rant savaşları başladı. Vurgun, talan, yalan dolan ülkeyi krize soktu. Yine o tarihi tecrübedir ki her kesin hissesine düşen dersi bir ölçüde almasını sağladı, nitekim 3 kasım 2002 genel seçimlerinde kirlenen siyasetten rahatsızlanan halk meclisi tasfiye ederek, ak sayfalar açma isteğini tepkisel de olsa ortaya koydu. Sezai Karakoç ve Diriliş’i anlamaya çalışmak, yeniden muhasebe ve murakabe içine girerek değerlendirme yapmak bizleri tarihi sorumluluktan kurtaracaktır sanırım.

Yorum bırakın